7 Eylül 2015 Pazartesi

Pazartesi, Eylül 07, 2015 - No comments

İzinsiz Gönderilen Reklam Sms'leri Şikayet Etme

İznimiz olmadan cep telefonlarımıza gelen abuk sabuk reklam sms'lerini artık resmi olarak şikayet edebileceğiz. Yeni çıkan yasayla 1 Mayıs itibari ile izinsiz gönderilen ticare reklam içerikli sms'ler ve mailler yasaklanmış, bu yasağa uymayanlar için ciddi para cezaları öngörülmüş, fakat bu tarz smsler 1 Mayıs'tan sonra da cep telefonlarımıza gelmeye devam etmişti. Buradaki temel sorun, cep telefonumuza onayımız olmadan gelen reklam içerikli sms'i gönderen firmayı nereye ve nasıl şikayet edebiliriz? 

İşte bu sorunun cevabı artık var. Cep telefonlarınıza gelen ticari reklam içerikli sms'leri, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde aktif hale gelen  http://tiss.gtb.gov.tr sitesi üzerinden şikayet edebileceksiniz. Site resmi olduğu için giriş esnasında sizden Tc kimlik numarası ve cep telefonu numarası istiyor. Bu adımları geçtiğinizde başvuru sayfası açılıyor. Bu tarz smsleri şikayet etmeden önce bilmeniz gereken en önemli husus bu smsleri, bir ekran görüntüsünü almadan  silmemeniz. Çünkü başvuru sırasında bu ekran görüntüsünü de siteye yüklemeniz istenecek.

6 Eylül 2015 Pazar

Pazar, Eylül 06, 2015 - No comments

Ekşisözlük Entarileri

Ekşissözlük'den ayrılmadan önce bilgisayara yedeklediğim entrylerden bazılarını aşağıya yapıştırdım. Kalsın burada, yeşillik olsun. (Üstte olup tırnak içinde verilenler entarilerin yazıldığı başlıklardır.)


"askerliğin insana kazandırdıkları"
insanların temelde iyi olduğu ve yeterli destekle iyi yönde değişebilecekleri düşünce yapısının yanlış olduğunun farkedilmesini sağlaması. henüz yirmili yaşlarda, askerlik sayesinde farkedilen bu durum, gelecek yirmi yılın kurtarılmasını sağlar.

"çok konuşan insanı dinlemek zorunda kalmak"
genel olarak yaşamımın özeti olan durum. bu durumdan para kazanmasam da, hissettiğim mesleki zorunluluktan dolayı engel olamadığım durumdur da ayrıca. insanın mesleği bu tür bir durumu zorunlu kıldığında, o meslekten nefret etmek dışında, dinliyormuş gibi yaparak kafanın içinde başka işlerle uğraşabilmek gibi çözümler üretebilmeyide zorunlu kılmaktadır. biri gelir danışmak istediği bir durum olduğunu belirtir, oturur karşına, ilk birkaç dakika sakin sakin konuşur, aslında o ilk dakikalar ısınma turlarıdır. daha sonraki dakikalar konuşma aşamasından beynini kusma aşamasına geçer. bu aşamada nokta ve soru işareti yoktur. bunların yerine devamlı virgül ve noktalı virgül kullanır. beyninin bir sünger gibi çekildiğini hissedersin.

"bir oturuşta üç dört saat oturabilen adam"
üniversitede ev arkadaşım olan kişi. ben evden dışarı çıkarken o hangi pozisyonda oturuyorsa, 4-5 saat sonra eve döndüğümde de aynı pozisyonda oturur bulurdum. bu duruma alışınca boş boş duvarlara bakmasın diye, evden çıkmadan önce yanına bulmaca ekli gazete alıp bırakmaya başladım. kendisini evin kedisi zannediyordu galiba.

"iyi bir insan olmaktan vazgeçme sebepleri"
yapmaya çalıştığın ya da iyilik yaptığın insanların, bu durumu sömürü ve istismar kapısı olarak gördüklerinin farkedilmesi olabilir. her defasında bu duruma tam üzülecek gibiyken, neyse ki zaten iyi bir insan olmadığımı hatırlayıp kendi kendime gülerim. aradan o kadar uzun zaman geçmiş ki, ilk ne zaman vazgeçmiştim onu bile hatırlamıyorum.

"adliye diyalogları"
yer istanbul çocuk mahkemesi. fi tarihinde karıştığı bir olay nedeniyle yargılanan 19 yaşındaki gençle, hakimin diyalogları: hakim: adresin nedir? suça sürüklenmiş çocuk: bla bla bla hakim: cep telefonun var mı? suça sürüklenmiş çocuk: var hakim: söyle numarasını suça sürüklenmiş çocuk: 51 çift sıfır hakim: oğlum hepsini söylesene suça sürüklenmiş çocuk: he, nokia 51 çift sıfır

"metrobüs"
her binişimde "keşke kirpi olsaydım" dediğim, gerçek bir toplu taşıma aracı.

"hemoroid ve uçuk ilaçlarına bir günde %90 zam"
küresel bir hemoroid salgınının beklendiğini müjdeleyen zamdır. yakın tarihte hemoroid gribi virüsü nedeniyle, götü patlayıp ölen insanların haberlerini okursak şaşırmayın.

"kitap okumak yerine film izliyorum ben ya"
altyazılı olarak izlediği her filmden sonra, "bir kitap daha bitirdim" diyen edebiyat gurusu sözü.

"unutulmayan film replikleri"
- biriyle kavga edecek olsan kimi seçerdin?
+ herhalde patronumu seçerdim.
- cidden mi?
+ evet neden, sen kimle ederdin?
- babamla ederdim.
+ ben babamı tanımıyorum. (fight club)

"sadece askerde karşılaşılan olaylar"
tugay komutanı kayak yapabilsin diye -10 derecede, 200 askerin kayak pistinde saatlerce yürütülmesi.

"sevişmeyen evli çift"
çevremdeki evli çiftlerin yüzde 90'ını oluşturan grup. önemli bir özellikleri de çocuk sahibi olmalarıdır. anladığım kadarıyla ne oluyorsa çocuk doğduktan sonra oluyor.

"hiç arkadaşı olmayan insan" 
durumu kısa süreli bir dönemi kapsıyorsa çok da garipsenmeyecek insandır. garipsenme eşiği, durumuna alışması ve durumu hakkında mantıksal çıkarımlar yaparak normalleştirmesi ile başlar. bu aşamadan sonra ise asosyallik bir yaşam tarzı haline geleceğinden, hayatında yalnızca bireysel uğraşlar ve bolca hobi vardır.

"rüyada uçurumdan düşmek"
kişinin kendisine ya da çevresine karşı derin bir güvensizlik duygusu yaşadığının belirtisi olabilir. belki de yoğun bir değersizlik duygusunun dışa vurumudur. aslında rüyada uçurumdan düştüğünü görmek, o kişinin üç vakte kadar psikoloğa gideceğine delalettir.

"bir avukatın başına gelebilecek en kötü şey"
duruşmada her talebini daha dinlemeden reddeden hakime, "konuşturmuyorsunuz ki amk, nasıl savunma yapayım" demek olabilir.

"ikea'da kasaya yaklaştıkça artan huzursuzluk hissi"
normalleşme süreci nedeniyle vücudun verdiği savunma tepkisidir. bizi uyuşturmak için giriş bölümünde ne sıkıyorlarsa, kasa bölümüne geldiğimizde ya etkisini yitiriyor ya da o bölümdeki oksijen fazlalığından beyin normal çalışmaya başlıyor. işte tam bu anda bir sepet ittiğini ve sepetin işine yaramayan bir çok gereksiz eşyayla tepeleme doldurulmuş olduğunu algılamaya başlıyorsun. bu aşamada yapılacak en mantıklı şey sepeti itmeyi bırakmaktır. sorulacak en iyi soru ise satın almasız çıkışın hangi tarafta olduğudur.

"yaran diyaloglar"
cüssesinden ve cinsiyetinden beklenmeyecek düzeyde ince bir sese sahip olan gürkan yüzbaşı ile onun bölük astsubayı arasında geçen diyalogdur. bir cumartesi günü gürkan yüzbaşı evinde oturmaktadır. nöbetçi olan bölük astsubayı, bir sorun nedeniyle gürkan yüzbaşının evini arar. gürkan yüzbaşı: alo bölük astsubayı: yenge, rahatsız ediyorum ama gürkan yüzbaşı evde mi? gürkan yüzbaşı: senin ağzına sıçarım, o. çocuğu. bölük astsubayı: komutanım özür dilerim sesinizi alamadım.

"4 ağustos 2013 roger waters istanbul konseri"
beklendiği üzere çok güzel bir konserdi. fakat arkadaş biz bu mallara her yerde tahammül etmek zorunda mıyız? konser başlar başlamaz binlerce kişi, telefonlarını ve tablet bilgisayarlarını havaya kaldırıp konseri kaydetmeye başladı. hatta bazıları düzgün kaydettiğinden emin olmak için konseri telefonunun ekranından izliyordu. işte bu mallar yüzünden sahneyi açık bir şekilde göremedik ve keyif alacağımız yerde, bol bol küfür ettik. ama yinede çok güzel bir konserdi.

"yaran olaylar"
dinlediğimde gözümden yaşlar gelmesine neden olan olaydır. babalarının iflasından sonra yeni bir şirket kurup aileyi yeniden düzlüğe çıkaran iki kardeş, enerji bakanlığından gelen müfettişlerle denetim sonrası sohbet ederler. eski defterler açılır, birkaç yıl önce yaşanan iflas süreci konuşulur. sohbetten sonra müfettişlere arabalarına kadar eşlik edilir. bu sırada müfettişlerden biri konuşmaya başlar. müfettiş: babanızla da tanışmak isterdim. ne güzel sizin gibi pırıl pırıl, başarılı çocuklar yetiştirmiş. müfettiş daha sözünü bitirmeden kardeşlerden biri sözü geçen babasını yolun başında, kendilerine doğru yürürken görür. yalnız bir sorun vardır. baba kör-kütük sarhoştur ve yere düşmeyle düşmeme arasında sallanarak onlara doğru gelmektedir. küçük kardeş babasına görünmemek için çaktırmadan abisini de kolundan çekip arabayı kendilerine siper yapar. bir yandan da müfettişlere "yolunuz uzun sizi daha fazla tutmayalım " diyerek, istemeye istemeye arabaya bindirip yolcu eder. müfettişlerin içinde olduğu araba uzaklaşmaya başladığında, baba da neredeyse yanlarına gelmiştir. kardeşler ağlamakla gülmek arasında tercih yapamazlar.

"sözlükçülerin en iyi 10 kitap listesi"
özgürlüğün yolları 1,2,3(uyanış, bekleyiş, tükeniş) - jean paul sartre c
esur yeni dünya - aldous huxley
puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar
nimrod çıldırışları - etgar keret
ağır roman - metin kaçan
denemeyenler - metin üstündağ
demir ökçe - jack london
bir gün tek başına - vedat türkali
bir avuç gökyüzü - çetin altan
alamut - vladimir bartol

"hiç kitap okumayanlara önerilecek ilk kitap"
charles bukowski'nin herhangi bir kitabı olabilir. ilk kitap bittikten sonra okumak, o kişi için zevkli bir uğraş olacaktır.

"hüsnü arkan"
söylediği şarkılar, yazdığı dizeler bir tarafa, mino'nun siyah gülü romanı ile beni derinden etkilemiş güzel insan. ikinci kitabını merakla beklemekteyim.

"çukurova tıp'ın 2013 yılında çektiği video"
gülmeyin lan yazıktır. ben izlerken insanlığımdan utandım. eğitim sistemindeki sorunları hep duyardım, fakat durumun bu kadar ciddi olduğunu inanın bilmiyordum. kulaklarımda duyma kaybı oluştu. tüylerim diken diken şu anda. gözlerimi sıkı sıkı kapattım, açmaktan korkuyorum. fakat oluşan karanlıkta sakallı çocuğun paytak paytak üzerime doğru yürüdüğünü görüyorum, irkiliyorum. korkuyorum sözlük. lütfen birileri "bu çocuklar üniversite öğrencisi değil, bu görüntüler rehabilitasyon merkezi öğrencilerinin çukurova gezisinden alındı" desin. "bakamayan aileleri bu çocukları çukurova kampüsü'ne bırakmış, orada kafalarını dağa-taşa çarparak büyümüşler" desin. şu anda birileri sürekli olarak kulağımı yalıyormuş gibi hissediyorum. tanım: kör olaydım da izlemeseydim, sağır olsaydım da neyce konuştukları anlaşılmayan sözlerini duymasaydım dediğim video.

"hoot'un e-kitap kampanyası"
"paypal hesabımda üç gün içinde 1000 tl birikmez ise evimdeki 1000 kitabı benzin döküp yakacağım" şeklinde tehdit kampanyası ile karşılık verdiğim kampanyadır. haydi kitap dostları gösterin kendinizi. ayrıca (bkz: oğlumu bulana ya da getirene tam yüz milyon lira)


"zülfü livaneli"
resim ile fotoğraf arasındaki farkı bilmeyen, yazar olmaya çabalayan kişi. galiba ikisinin aynı anlama geldiğini sanıyor ki aynı paragraf içinde bu şekilde kullanmış. o yazdıklarını yeni yetme ergenler okuyor, bebelere yanlış öğretiyorsun. az biraz özen göstersen.

"cmk avukatı"
benim denk geldiğim vakalarda, ki sayısı epeyce fazladır, duruşmanın başında ismini, sicil numarasını; duruşmanın sonunda ise "ben o gün müsait değilim, şu gün olabilir mi?" dışında ağzından tek kelime çıkmayan, esas hakkında savunmayı bile hakimin kendi kendine yazdırdığı, hatta suça sürüklenen çocuğun ya da mağdur çocuğun ifadesi kalemde katip tarafından alınırken, bu durum normalmiş gibi sadece cep telefonunu kurcalayan grubu da içinde barındıran, baro tarafından görevlendirmesi yapılan avukattır. açıklanan tarife yukarıda bahsettiğim grup için yüksek bile sayılır. tabi sadece bu grup için. görevini en iyi şekilde yapmaya çabalayan avukat içinse komikten de ötedir.

"ara güler'in manidar hareketi"
şüphelerimi kanıtlayan harekettir. son zamanlarda fotoğraf makinesi diye samsung nx serisi aynasız makine kullanması nedeniyle, kendisinde bir tuhaflık olduğu yönünde şüphelenmeye başlamıştım. haklı bir şekilde, haraketin kralını yapmıştır. yalnız hareketi değil de zamanlamasını manidar buldum.

"elektronik aletlere meraklı erkek"
kadınların kemal tanca, inci, mango, zara vb mağazaların önünden geçerken ve buralarda geçirdikleri zaman süresince verdikleri biyo-psiko-sosyal tepkilerin aynısını, mediamarkt, bimeks ve hatta evkur gibi mağzalarla karşılaştığında veren erkektir. fakat işin ilginç tarafı, bu tip erkekler evde kahve öğütmek için sözen marka el değirmeni kullanırlar. bu da böyle bir anımdır.

"13 yaşındaki çocuğa 100 bin euro'luk tekne almak"
gereksiz masraftır. dikkat ederseniz çocuk şöyle diyor: "beni en çok çeken şey motorun yaptığı dalga, köpürtmesi". tekne alarak hem boşa masraf yapmış, hemde kendisini denizle sınırlandırmış oluyorsun. halbusuki cefakar baba küçük bir su motoru alsa, yavrucak kolejden geldikten sonra villasının havuzunda köpürterek oynayabilirdi.

"erkeklerin hoşlanma belirtileri"
haka dansı yapmak bu belirtilerden biridir. ben hoşlandığım bir kızla karşılaştığımda istemsiz olarak bu dansı yapıyorum. henüz hislerime karşılık bulabilmiş değilim.

"evlerde bizlerin her şeyini bayanlar topluyor"
8 mart'ı ırgat günü sanan kütük beyanatı.

"evliliğin seksi öldürmesi"
evlenen, libido düzeyi düşük iki insansa normal karşılanması gereken durum. sevişmeyi seven(ki genelde seveni çoktur) bu kritere uygun eş seçerse, evlilik sadece zevkten öldüren bir kurum olacaktır.


"17 mart 2014 villaların dekontunun ortaya çıkması"
(bkz: hayırlı olsun kardeş ev almışşın!)

"başçalan'ın bir şey yayınlamayacağız açıklaması"
(bkz: hugo'nun da amk, tolga abi'nin de)


"mansur yavaş'la kız istemeye gitmek"
kız isteme merasiminin ortasında, henüz konuşulacakların %10'u bile konuşulmamışken (eliyle koyduk mu? işareti yaparak) "aldık oğlum kızı, merak etme; he he ne demiştim ben, aldık işte, düğün yapıldı say sen" şeklinde olaya dahil olmasından endişe duyabileceğiniz durum. kız evinden çıkarken kafanızda "şimdi biz kızı aldık mı almadık mı?" ya da "itiraz için nereye başvuruyoruz?" şeklinde sorular olacaktır, fakat cevabın "lan zaten kızı verselerdi de evlenemezdin" olmasından korkmak lazım.

"pipi boyunun kadınlardaki karşılığı"
bende bir erkek olarak uzun bir süre bu konuyu düşündüm ve işte vardığım sonuç: (bkz: beyin) şaşırtıcı ama daha gerekli bir organa denk gelendir. not: kafamda başka sorular da var, mesala pipi nedir? bir insan kaç yaşına kadar bir organ için bunu terim olarak kullanır? tahmini olarak altı yaşındaki biri nasıl olupta sözlüğe üye olup başlık açabiliyor? neyse hadron çarpıştırıcısı deneyi için arkadaşlar hazırmış, ben kaçtım.


"kalanı 30 milyon euro olan para"
tamamı dışında, bölüneni, böleni, bölümü de merak ettiğim paradır.

"en kötü türk filmi ödülleri"
yalnız ve güzel ülkemde iyi bir filmi zaten on yılda bir izleyebildiğimiz için gereksiz olacak ödüllerdir. en fazla kötünün de kötüsünü seçmek gibi bir amaca hizmet edebilir. piyasada ne kadar sevmediğin ve işkence görmesini istediği adam varsa koyarsın jürisine, en azından bir amaca hizmet etmiş olur.

"olay yerine sonradan gelip kahve isteyen federal"
(bkz: süzme kahve ekipler amirliği)

"kağıttan uçak yapabilen çocuk" 
benim bu. hatta başka oyuncağımın olmamasından kelli kağıttan uçak filosu kurmuştum, sonra iskambil kağıtlarından da o uçaklara hangarlar. şimdi büyüdüm. geçen yıl uzaktan kumandalı bir helikopter aldım, çin malı. aynı hissi vermiyor, tv konsolunun üstünde tozlanıyor.

"çok çirkin erkeğin yanındaki çok güzel kız"
ha o mu, o benim yengemin kuzeni. biliyorsun yengem hollandalı, istanbula misafirliğe gelince benden rica etti gezdirir misin diye. ben de dedim tabi gezdiririm, elime mi yapışacak! yapıştı gerçi, el ele gezdik bütün istanbulu. bizi görenler kim bilir neler düşündü?

"nuri bilge ceylan ve zeki demirkubuz'la eve çıkmak"
kesinlikle şöyle bir diyaloğa sahne olacaktır:
- ya arkadaşım en azından bir ampul yansın şu evde, *ikicem kasvetinizi, evi korku tüneline çevirdiniz. görürsünüz siz, yarın usta çağırıp evin her yerine 1000 wattlık spotlar taktırmazsam adam değilim.
ya da
ben: (kulaklıkları çıkarıp) ne dedin abi?
zeki: (ne oldu manasında kafasını sallar)
 ben: ne dedin anlamadım?
zeki: bi şey demedim, leblebi yiyom.
ben: ha! öyle uzun uzun bakıp bide ağzını oynatınca bişey diyon zannettim.(kulaklığı takacakken) bu arada nuri yine kamerayı açıp gitmiş, habersiz bizi mi çekiyo yoksa.

"haklı olduğu halde susan insan"
büyük ihtimalle zorunlu askerlik görevini yapıyordur.


"ateizm derneği"
- arkadaşlar bu yıl üyelik aidatlarına yüzde 40 zam yapmayı düşünüyoruz.
+ hizmet edin biraz, oturdunuz o koltuğa yararlı bir şey yaptığınızı görmedik, ayrıca yüzde 40 zam mı olur allahsızlar!

"türk'ün vampir olduktan sonraki ilk sözü"
allah affetsin.

"boş metrobüs kapısı açılınca içeri hücum eden halk"
bu hücum sırasında birbirini iten, çeken, tekmeleyen halktır. bence tamamının ruh sağlığı bozuktur. yaklaşık 10 saniye süren bu cinnet halinin başka bir açıklaması olamaz. evden çıkmadan makyajlar yapılmış, traşlar olunmuş, jöleler sürülmüş, kaderin cilvesi olarak metrobüs durağına gidilmiş, o güne kadar gördüğü fizik ve matematik derslerinin yardımıyla araç nerde durursa kapı bana denk gelir'in ihtimalleri hesaplanmış, beklenmektedir. boş metrobüs gelir, insanlar doğal seleksiyonu ispatlarcasına birbirini iter, çeker ve kendisini araca atar. belki kıçı için boş bir yer kalmıştır ya da kalmamıştır. kalmışsa kıçını oraya yerleştirir, kalmamışsa kendisini güven içinde hissedebileceği bir yere ilişir. metrobüs tekrar hareket ettiğinde artık dünya kimsenin umrunda değildir. demin birbirini ezmeye çalışan o insanlar sakin bir şekilde durmaktadır ve durumlarını garipsememektedirler. metrobüsten indikten sonra da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletindeki medeni yaşamlarına devam edeceklerdir.

"üroloji"
testis ağrısı nedeniyle polikliniğine gitmeden önce, sevgilisiyle ilk defa buluşacak ergen gibi heyecanlanıp, tıraş bıçağıyla hazırlık yaptığım; muayene aşaması ise "oku lan istiklal marşını" tarzı ergen şakası kıvamında geçen tıp dalı. yalnız okulda öğretilmemiş olabilir, onu anlarım da e be arkadaşım aynı dalgadan sende de var, son derece hassas bir organ olduğunu bilmiyor musun? ham limonu salataya sıkarmış gibi sıkıp, bide "acıyor mu?" diye soruyor. ağrım var diyene bunu yapıyorlarsa kısırlaştırma operasyonu için gelenlere kim bilir ne yapıyorlardır, düşünmek bile istemiyorum.

"berbere olmamış diyebilen erkek özgüveni"
aynadan bakınca görülen şey "tavuk götü" ense modeliyse gösterilmesi şart olan özgüvendir. gerçi bu gibi bir durumda özgüven de yeterli olmayacaktır. amatör lig futbolcusu saç modeli istemediyseniz ve berber bu modeli yaptıysa, aynayı tutarken "yakıştı abime" gibi bir sıvama cümlesi de duymanız kesindir. aldanmayın, ısrarcı olun.

"hepsiburada.com"
ufak akıl oyunlarıyla çakallık peşinde olan hırdavatçı. telefonla hiçbir zaman ulaşamazsınız, onlar istediği zaman sizi arar. sizi siparişiniz için arıyorlarsa da bilin ki çakallık peşindedirler. aradıklarında sadece "onaylamıyorum" diyerek telefonu kapatmanızı öneririm.

"ekşi market'te satılan şişme bayan arkadaş"
bize cinselliğin çok başka anlatıldığının kanıtı olan şişme bayan arkadaştır. (bkz: göbek deliği)

"yeni nesil kızların yemek yapmayı bilmemesi"
"canlı yayında masa kırmak"
(bkz: masa da masaymış ha)

"yaran umut sarıkaya karikatürleri"
umut sarıkaya'nın yaran değil yalan olduğunu gösteren karikatürlerdir. gerçi ilk beş karikatürden sonrasına bak(a)madım ama yinede pek yaracağını zannetmiyorum.

"intihar etmeden önce yazılacak son kısa not"
vdhk kşşd jslşk alşanjhh. ne demek istedi acaba diye düşünüp dursun ibneler.

"eğitim fakültesi öğrencisi"
vakitlerinin çoğunu fakültelerinin hemen karşısında bulunan kafelerde okey ya da batak oynayarak değerlendirirler.

"adres soracakmış gibi yaklaşıp para isteyen insan"
birkaç defa başıma gelen durum. ilginç olan "pardon bir şey sorabilir miyim?" diyerek yanaşan tiplerin elinde her defasında motorlu testerenin olmasıydı. bir yandan "abi ağaç kesmeye geldim, iş bulamadım" argümanıyla para koparmaya çalışan bu tipler, galiba bir yandan da elindeki testereyle gözdağı(bölerim amk!) veriyorlar. yoksa şehrin göbeğinde kesecek ağacı nerden bulacaklar.


"tütün kolonyası ile çavuşu tokatlamak"
boşalmaya yakın, bir miktarınında göze sıkılarak hazzın artması sağlanabilir. bu arada göze tütün kolanyası sıkarken, sizi kırbaçlayan kişiye "daha sert, daha sert" şeklinde bağırmayı unutmayın.

"starbucks'ta takma isim kullanmak"
adı süleyman olan arkadaşımın yaptığıdır. starbucks'ta ismi sorulduğunda şerafettin cevabını vermektedir ve kahvesi hazır olduğunda görevli "şerafettin" diye bağırdığında gülmektedir. bende onun bulunduğu her ortamda "adamın ismi süleyman, şerafettin ile dalga geçiyor" şeklinde espiri yapıp kahkahalarla gülüyorum.

"emniyet kemeri takmamaktan trafik cezası almak"
vergi ödemenin bir türüdür. bir yandan halkını öldüren devlet, diğer yandan da halkı kendisini öldürmesin diye kemer takmayı zorunlu yapmış. naapak inanak mı panpa? öyle görünüyor ki mesele can meselesi değil para meselesidir. yeter ki cezaya mantıklı bir açıklama getirebilsin, hemen yürürlüğe koyar ve tl olarak bedelini alır. mesele can güvenliği olsaydı ülkede ehliyet almak bakkaldan ekmek almak kadar kolay olmazdı. trafikte, sağımızdan solumuzdan makas atan denyoları ya da hiçbir kuralı olmayan minibüsleri göremezdik.

"espri yeteneğini kaybetmek"
uzun yıllar süren analizin tamamlanmasıyla yaşanabilecek durum. kişi ancak ondan sonra duygularını sağlıklı bir şekilde ifade edebilmeyi başaracak ve artık espri yapmak için kendisini kasmayacaktır.

"sözlükçülerin en eften püften başarıları"
12 yaşındayken çiziktirip gönderdiğim karikatürün gırgır'da yayınlanması; yayınlanan karikatür nedeniyle gırgır'ın ptt aracılığıyla 250 ya da 250.000 liralık(şimdinin tahmini 50 tl'si) teşvik göndermesi. parayı almaya ptt'ye gittiğimde yaşım küçük diye parayı vermemek için epey uğraşmışlardı. sonra sordular "bu para nereden geliyor" diye, anlattım durumu, "bu seferlik veriyoruz ama bir daha vermeyiz" dediler, ben de bir daha çizmedim.

"nü fotoğraf çekme merakı"
erkekler için ilk fotoğraf makinesinin alınması ile başlayıp, kendi çükünün fotoğrafını çekmekle son bulan meraktır.

"barış muslu"
beynine format at kitabıyla bana emine beder'i hatırlatan kişi. vakti zamanında bir gazetenin kuponla verdiği yemek kitabının yazarı olan emine beder, her on dakikada bir çıkan tv reklamında "benim ölçülerim gramla değil kaşıkla, fincanla" diyordu. boş bir zamanımda(ki benim bolca vardır) beynine format at kitabına şöyle bir bakayım dedim, kitabın yarısına kadar tekrarlanan cümle şu, "benim yöntemimde bunlar yok" ya da "benim yöntemimi uygularsanız.." falan filan. sayfalar geçiyor ama adam hiçbir şey anlatmıyor. adamı dinlediğinde, yeni bir şey icat etmiş de halkı bilinçlendiriyor sanabilirsiniz. oysaki leo buscaglia öldüğünden beri hiçbir şey değişmemiş. bu arada 1987 yılında keşfedilen bir yöntemi "benim yöntemim" diyerek lanse etmesi de ilginç olmuş. (bkz: emdr)

"algida fruttare'nin içinden kıl çıkması"
(bkz: sus ve yalamaya devam et)

"hastane bahçesine kenevir ekmek"
(bkz: anestezi derslerini bahçede yapmak)

"alternatif ağdacı müşteri diyalogları"
ağdacı: şimdi hooop çekiyoruz, bak ağdamıza bir sürü örümcek yapıştı.
müşteri: her seferinde aynı espiriyi yapacak mısınız?
ağdacı: tamam canım sustum, maşallah bir afra tafra, siz de burnunuzdan kıl aldırmıyorsunuz.
müşteri: reca edicem kapatalım bu bahsi!

"transcendence"
her şey bir tarafa, bir kafeye yapılan fbi baskını sırasında dizüstü bilgisayarlarının ekranlarını kırmaya çalışarak olaydan yırtacağını düşünen hackerları bize göstermiş filmdir.

"sözlük yazarlarının favori peygamberleri"
benimki nuh. vira bismillah.

"enerji aktarıyorum"
her bokun kursta öğrenilmeyeceğini gösteren yogidir. - evet gördüğünüz gibi kısa sürede bir enerji boşalımı gerçekleşti, benim pelin hanım ile yaptığımı şimdi herkes yanındakiyle yapmaya çalışsın. pelin hanım sizde halıya dökmemeye odaklanarak lavaboya doğru ilerleyin, gözleri açmadan lütfen.


"sözlük yazarlarının şiirleri"
isim olarak "pazar kahvaltısı" düşündüğüm şiirimdir. kimbilir "sözlük yazarlarının besteleri" başlığı varsa, öğleden sonrada oraya koyarım. tabiki oryantal-blues türünde.
yatağın iki yanı, sen çıplak; ben çıplak
örtü kenarda, kimseyi örtmüyor
üşümek mesele değil de gülüm
saat on oldu karnım gurulduyor.


"sözlük yazarlarının benzetildikleri ünlüler"
ergenken ahmet uğurlu, daha sonra gözlük takmaya başlayinca cem özer, son olarak geçenlerde "biliyor musun mehmet aslantuğ'a benziyorsun" dedi bir kız. şarap gibi adamım demekki. fakat ucuz marmara şarabı gibi, yıllandıkça bir şeyler oluyor ama.... 80 yaşıma geldiğimde benjamin button gibi olacaksam sorun yok tabi.


"kadını gecede 4 kez boşaltabilen erkek"
boşalttığı şey havaysa kompresör ustası, samansa çiftçi olan erkektir. asıl merak ettiğim neden üç kez doldurma gereği duyduğudur.


"sen aydınlatırsın geceyi"
izlediğim en iyi türk filmlerinden biriydi. bu filmi sinemada izleyemediğim için de üzüldüm açıkçası. filmde beni ilk şaşırtan şey ercan kesal'i görmek oldu. oyunculuğuna alışamadığım, ekranda gördüğümde beni rahatsız hissettiren bir tarzı var. psikiyatr olması nedeniyle film için danışmanlık yapmış, hazır gelmişken bu rolü de sen oyna denmiş gibi. film boyunca cemal'in o psikotik bakışı, konuşması, yürümesinde bu adamın parmağı olduğunu düşünüyorum. filmin yönetmeninin onur ünlü olduğunu bilmesem, roy andersson'un manisa'da çektiği bir filmi izlediğime yemin edebilirdim. bunu yönetmenleri kıyaslamak için söylemiyorum, tam tersi filmden aldığım keyfi vurgulamak için belirtiyorum. filmde çokça simge kullanılmış. reha erdem dışında türk sineması için alışık olmadığımız bu duruma bir seyirci olarak filmde, bir psikotikle empati kurmaya zorlanarak başarılı bir şekilde alıştırılıyoruz. uzun bir süredir bu kadar keyif alarak izlediğim bir film olmamıştı.

"emrah serbes"
okurken keyif aldığım, dramla güldürmeyi başarabilen iyi yazarlardan biri.


"minimal ekşi roman"
mırıldanarak "ya ekrem, neydin ne oldun" dedi; "yoksa neymişim, ne olmuşum mu demeli?" de dedi. kafası allak bullak olmuştu. yanından geçen adama saati sordu. "14:45" dedi adam. "peki tarih, hangi tarihteyiz?" dedi panikle. "de get lan, benlen kafa mı buluyon lavunya" dedi adam ve yanından geçmeye devam etti.



"ev ile işyeri arasındaki mesafe" date="2014-08-08T10:20:40" id="44813613">benimki toplam 4 km olan mesafedir. bu mesafeyi arabamla gitmek dışında sırf can sıkıntısından değişik zamanlarda yürüyerek, metroyla, otobüsle ve minibüsle de gittiğim zamanlar oluyor. allah düşmanımın başına vermesin.


"12 ağustos 2014 chp basın açıklaması"
cumhuriyet halk partisi'nin, cumhuriyet ak partisi yolunda ilerleyişine tepki gösterenlerin basın açıklamasıdır. bir gün bir düşmanım olursa bunun chp gibi olmasını isterim. rakiplerinin hiçbir şey yapmasına gerek yok, iç çatışmalardan/çekişmelerden adamlar kafasını kaldırıp asıl görevi olan şeylere odaklanamıyor. dizi film gibi izliyoruz. sanırım şimdi yine bölünecekler, sonra aradan bir on yıl geçecek, biz niye birleşmiyoruz diyecekler. yalan rüzgarı gibi, dallas gibi bu böyle devam edecek. böyle bir muhalefete sahip olduğu için akp'nin yatıp kalkıp dua etmesi gerekiyor, gerçi onlarda öyle yapıyor zati.


"kız arkadaşının annesi ile tanışacaklara tavsiye"
uzun cümleler kurma, bir de eşinin ne zaman eve döneceğini sormayı unutma.


"çantasındaki anahtarı üç saniyede bulan kız"
musluk tamircisi kızdır ve bulduğu şey de olsa olsa ingiliz anahtarıdır.


"ingilizce konuşurken yapılmış en büyük salaklık"
italya'da bir elektronik mağazasında görevliye mp3 player reyonunun nerede olduğunu sorarken "em pe üç" şeklinde sormak, doğal olarak anlamayan görevliye bir de gerizekalı muamelesi yapmak.


"dostoyevski'nin sözlükte alacağı muhtemel nick"
"hile mi yapıyorsunuz ibneler, papaz sürekli bende kalıyor" ya da "ulan bu gecede şansım yok, iki kitap içerdeyiz yine" olabilirdi. (bkz. kumarbaz)

"erken boşalma sonrası beyanatlar"
en yüzsüzü şu şekilde olandır. - sanada bir titreme geldi mi? içim ürperdi valla, bizimkilerin başına bir şey mi geldi acaba? dur ben bir telefon edeyim, içim rahat etmez şimdi.


"gaz çıkartan sevgiliye yapılacak iltifat"
ben de seni aşkım.


"türk timinin 5 israil ajanını vurması"
de get beyim, eyleniyon mu sen bizle? sınırlar folloş olmuş, giren çıkan belli değil. sızma girişimini engellemişler, peh peh peh. habere ayrı güldüm, haberdeki "türk timi" terimine ayrı güldüm. türk timi neyse artık, yakaladıklarını infaz ediyorlarmış anlaşılan. haberi hazırlayan "türk dimi".


"yazarların 1 cümle ile futbol mantalitesi"
"beklediğim hava toplarını alırsam gole çevirebilirim"


"9.163.101 kişinin psikolojisinin bozuk olduğu ülke"
psikolojik sorununu kabul edip bu soruna çözüm bulmak için girişimde bulunmuş 9.163.101 kişinin yaşadığı ülkedir. korkulması gereken bu rakam değildir. korkulması gereken, psikolojik yönden sorunlu olduğunu kabul etmeyen, bu nedenle de hiçbir zaman yardım almak için girişimde bulunmayacak ve yukarıdaki değerden 2-3 kat daha büyük bir kitlenin yaşadığı ülkedir.

"cinselliğin en kolay yaşanabildiği ülke"
anormal şekliyle değerlendirilecekse tabiki türkiyedir. sokakta yürürken gördüğü kadınlara bakıp, o an donuna boşalanlar; asansörde damacana ile sevişenler; hayvanlara tecavüz edenler.


"yazılı olmayan trafik kuralları"
sürüş esnasında annenizin kulaklarını çınlatmak istiyorsanız mutlaka sinyal vermeden şerit değiştirin. hatta şerit değiştirirken camınızı da açarsanız annenizi nasıl andıklarını kendi kulağınızla duyabilirsiniz.


"şenol kolcuoğlu"
aç tavukların kendilerini buğday ambarında sanmalarına yol açan mekan. kanımca bir insanın bu mekanda yiyip beğenebileceği tek şey meyvedir. o da çürük değilse tabi. kimse kusura bakmasın ama bu mekanın tuz zehiri, ne olduğu belirsiz etinden yapılmış kebabını ve mezelerini beğenen insan sadece açtır. ama öyle böyle aç değil; günlerce ağzından bir lokma geçmemiş olmalı ki burada yediği şeyler(yemek demiyorum) için "hem güzel, hem ucuz ne güzel" diyebilsin.


"babadan nefret etmek"
her erkeğin ömrü hayatında birkaç yüz kere yaşadığı duygudur. seversin, nefret edersin; seversin, nefret edersin;.... en son iki taraftan biri ölünce bu döngü sonlanır. sen ölmüşsen mesele yok. fakat ölen babansa, nefret duygusu yerini suçluluğa bırakır. bu defa babana duyduğun nefreti kendine yöneltirsin. yeni döngü başlar. kendini seversin, kendinden nefret edersin; kendini seversin, kendinden nefret edersin;.......


"ulusalcılığı solculuk zanneden cahil insan"
ülkenin iç kesimlerinde yaşayan solculara anadolu solcusu; kıyı kesimlerde yaşayan solculara ulusalcı denildiğini de zanneder. vatandaşı olduğu ülkeyi ise demokratik(kih kih), laik(kih kih kih) ve sosyal bir hukuk devleti(puhhaaaaa....) sandığı için düzeni korumak için elinden gelen çabayı gösteren insandır.


"süper kupa finalinde simeone'nin arkasındaki kadın"
yanında oturan baba'nın "çocuğumla ilgileniyorum" ayağına hiçbir pozisyonunu kaçırmadığı kadındır. bu arada koca tribünde maçı izleyen iki insandan biridir. hatta simeone'nin sahadaki takımlardan birinin teknik direktörü olduğu düşünülürse, maçı izleyen tek insandır.


"kadın olmanın en güzel yanı"
makyaj yapıp, güzel elbiseler giyerek bile kendini iyi hissedebilmektir galiba. sabah kalk, sür pudranı, sür rujunu, kıvır kirpikleri, çek sürmeni; giy cicilerini. sonra geç aynanın karşısına kendi kendine "ne güzel kızım" de. biz angutlarda sabah kalkalım, traş köpüğünü yüzümüze sürelim, sonra kanırta-kanata zamanla patates tarlasına dönüşecek yüzümüze jilet darbeleri atalım. sonra aynanın karşısına geçip "ulan yine kesmişim amk, gömleğe kan bulaştı" diyelim.

"metroda engelli asansörünü kullanan insanlar"
"lütfen çimlere basmayın" tabelalarının olduğu bir ülkeye engelli asansörü kavramını da kazandırdıkları için emeği geçenlere teşekkür eden insanlardır. standart asansör işlevi dışında başka bir özelliği olmayan alete "bu engelli asansörü" demeniz yeterli olmuyor. ya o asansörü engelliler için düzenlemeniz gerekir ya da o tabelayı sökmeniz. doğru bir iş yapmak istiyorsan belirli bir öncelik sırası belirlersin, insanlar da belli bir düzen içinde kullanırlar.


"solcuların beyin özürlü olması"
son derece ağır bir ithamdır. araya karışmış olanlar vardır mutlaka ama geneli için söylenecek söz değildir. yaşadığın ülke sınırları içerisinde yaşayan solcular için bile genelleyemezsin. bizim solcularımız olsa olsa romantiktir. yanından geçerken sokakları süpüren temizlik işçisine "kolay gelsin abi" der, peçete satan çocuğa cebindeki bozuklukları verir; böyle küçük adımlarla devrimi hayal eder. arada bir katıldığı eylemlerle içinde biriken gazı alır ama yinede beyin özürlü değildir. olsa olsa romantiktir.

"tuncel kurtiz"
küçükken, babamın yurt dışından getirdiği vhs kasetlerde izlediğim yılmaz güney filmleriyle tanımıştım kendisini. bir filmde(duvar) parmaklılıklara yapışmış, çocukları döven gardiyanlara çaresiz bir şekilde bağırıyor “lan, çocuklara vurmayın lan, allahsızlar” diye; diğer filmde(sürü) hayvan pazarında, tokatlayıp yere düşürdüğü oğlunu tekmeliyordu. daha önce karete filmlerini izleyip orada gördüğüm hareketleri taklit etmeye çalışan ben, bu defa tuncel kurtiz’i taklit etmeye başlıyorum. kah tonton ali oluyorum, kah hamo. fakat öyle çok zorlanıyorum ki her defasında o çocuk gırtlağım gıcıklanıyor, hiçbir diyaloğun sonunu getiremiyorum. “lan, çocuklara” deyip öksürmeye başlıyorum. çok sonra tavutta rövaşata’da, ışıklar sönmesin’de, akrebin yolculuğu’nda, hoşçakal yarın’da da izliyorum kendisini fakat pek tat vermiyor bu defa. en azından o eski tadı alamıyorum. ta ki 2000 yılında okuduğum üniversiteye davetli olarak gelip “şeyh bedrettin’i” oynayıncaya kadar. izleyici girişinden girip şöyle bir salona bakıyor ve sahneye doğru yürürken yine o alışık olduğum gırtlaklı sesiyle bağırıyor: “bu kadar mısınız lo? gülerek sahneye çıkıp, perdenin arkasında kayboluyor. sahnede bir sandalye. daha sonra çellosuyla dimo gelip oturuyor oraya. sonra sema ile birlikte el ele sahneye çıkıyor. başlıyor oynamaya. ilk defa canlı izliyorum. gözüm ara sıra kolundaki büyük yağ bezelerine takılıyor, ciddi bir sağlık problemi olduğunu sanıyorum, öleceğini düşünüp üzülüyorum. bu arada sahnenin ortasında tek başına duruyor ama sahne dopdolu görünüyor. ellerini önünde yere paralel kaldırıyor, avuçları yere bakıyor, titremeye başlıyor: “yağ-mur-çiğ-se-li-yor-du” diye heceleye heceleye, her defasında ses tonunu ve vurgusunu arttıra arttıra tekrarlıyor, “yağ-mur-çiğ-se-li-yor-du” sahnede giderek devleşiyor. hem de üzerindeki kot ve tişörtle. haddinden fazla sade. sadeliği kadarda mükemmel. oyun bitiyor, çıkıyoruz. çok sonra fark ediyorum ki avuç içlerim alkışlamaktan kızarmış ve sızlıyor. yıllar sonra gülhane’de, tramvay yoluna paralel, işyerine doğru yürürken, işyerinin santralinde çalışan kızı görüyorum, birlikte laflayarak yürüyoruz. tam valiliğin oralara gelmişken karşıda tuncel kurtiz’i görüyorum. eşofmanlarını giymiş sabah sporunu yapıyor, dahası bize doğru geliyor. heyecanlanıyorum. o an yanımdaki arkadaşın ne anlattığını duyamıyorum. çünkü tek düşündüğüm ustanın yanına gidip konuşmak, varlığı hakkında birkaç güzel söz söylemek. arkadaşın yanından ustaya doğru bir adım atıyorum, ustam mı desem, merhaba mı desem? söze nasıl başlasam diye düşünürken kulaklarıma bir cümle çarpıyor: “şu adam kimdi ya! yanımdaki arkadaşın sözleri bu. “şu adam kimdi ya! benim kulaklarıma çarpan, tuncel kurtiz’in de kulaklarına çarpıyor. bir yandan yürürken bir yandan da bize doğru bakıyor. göz göze geliyoruz. o an yer yarılsa da içine girsem deyiminin anlamını öğreniyorum. istiyorum ki yanımdan tramvay geçse, önüne atlasam, beni o ortamdan sürükleyerek de olsa götürse. hayatımda ilk defa bu kadar utandığımı hissediyorum. utancım, ustaya bu anı yaşatmış olmaktan kaynaklanıyor, “şu adam kimdi ya” anını. o günden sonra ne zaman tuncel kurtiz’in adı geçse bu anı tekrar tekrar yaşamaya devam ettim.


"barista sepeti"
gördüğüm en boktan hizmet anlayışı olan firmalardan biri. taze kavrulmuş kahve almak için sipariş veriyorsunuz, o taze kahveyi istanbul içindeki bir adrese dört gündür ulaştıramıyorlar, ne anladım bu işten. taze kahve sattıkları doğru ama o kahve sizin elinize ulaşana kadar bayatlıyor. sorunu bildirmek için telefonla aradığınızda da pek müşteri odaklı bir firma olmadığı ortaya çıkıyor. satış için 1'e, muhasebe için 2'ye, teknik servis için 3'e..... sonunda müşteri hizmetleri olan bir bayana ulaştığınızda ve sorunu bildirdiğinizde "ay hafta sonu çok sipariş geldi, o nedenle kargo takip kodlarını sisteme giremedim, ben bulup sizi arayayım" cevabını alırsınız. bir kahve içeceğiz, zehir ettiniz.


"askerlikte ilk sabah"
kuş sesleri daha henüz kulağınıza çalınmaya başlamışken, tabur komutanı binbaşı'nın "günaydın asker, kahvaltıya bekliyoruz" diyerek yanağınıza kondurduğu öpücükten sonra gözlerinizi açıp, sabah sporu niyetine kedi gibi şöyle bir gerinip "şimdi geliyorum komutanım" demeniz şeklinde başlamayacağı kesin olan sabahtır. bunun yerine daha çok "yarraaam", "amınsikiim" sesleri ve "kalkın lan götverenler" nidalarıyla başlayacağına ise emin olmanız gereken sabahtır.


"kaza ve kadere inanmayan ateistler"
"çok tuhaf soruşturma" adlı tiyatro eserindeki bir diyalogla inanmama nedeni açıklanabilecek ateistlerdir. şöyle ki: ibrahim'in dallamalığı neden bizim kaderimiz oluyor!


"tübitak'ın gizli projeleri"
yeni nesil kriptolu telefonlar geliştirme amaçlı projelerdir. memleketin en çok ihtiyacı olan şey netekim. insanın işi oluyor, özeli oluyor, yeri geliyor ağız tadıyla oğluyla konuşmak istiyor. ah şu paralel evren.


"sinema tarihinin en güzel 3 filmi"
"güzel" kısmını anlayamadığım üç filmdir. ilki palalı insanların sırf burun yapısı farklı diyerek kadın, çocuk demeden kesmelerini anlatıyor. ikincisi yine savaş filmi, dolayısıyla yine haddinden fazla ceset; üçüncüsünde idam edilen biri var ki neyseki biri. dört film deseymiş son olarak listeye "salò o le 120 giornate di sodoma" yazılabilirmiş demekki.

"sevgilisinin çantasını taşıyan erkek"
avmlerdeki tuvalet önlerinde bolca bulunan erkeklerdir. sevgililleri işemek için tuvalette olduklarından, mecburen bir süre taşımak zorunda kalırlar. sevgilisi ikinci turda tuvalete makyaj tazelemeye gireceğinden çantasını da yanında götürecektir. arada bir bi beş dakika taşımak erkeği bozmayacaktır.


"aslında kürt diye bir ırkın olmaması"
türk tarih kurumu'nun eski başkanının türevlerinin sözlükte cirit attığını görmemizi sağlayan laf salatası. söze "aslında" ile başlaman zaten kof şeyler söyleyeceğini belli ediyordu, öylede yapmışsın. senin düşünce fotokopin milletvekili oldu. hep sorardım kendime "bu adam kimin vekili" diye, sayende aydınlanmış oldum.


"babam ve oğlum"
vakti zamanında bana 106 ekran philips aura kazandıran filmdir. philips aura'nın piyasaya çıkış promosyonu olarak "hayatımın filmi" isimli bir yarışma düzenlenmişti. yarışma dediysem var olan türk filmlerine puan verip en iyi 5 türk filmini seçiyorsun, sonra birinci seçilen filme oy verenler arasında kura çekiyorlar, yarışacak bir şey yok yani. işin tuhafı babam ve oğlum'u kof bir film olarak değerlendirdiğimden oy vermeyeceğim bir filmdi fakat sonra kendi kendime şöyle düşündüm: "şu filme bir puan(en düşük puan) vereyimde ortalama puanı düşsün." babam ve oğlum'u bugüne kadar bir defa izlememe rağmen, zaman geçtikçe sevdiğim filmlerden oldu. yapımda emeği geçenlere ve hollandalı mühendislere teşekkürler.


"redd'in dağılması"
sözlükteki ergenleri üzmüş olsa da grup açısından çok isabetli bir karar. öyle mükemmel bir müzik kültürüne sahip olmasamda, türkçe müzik yapan(rock diyemeyeceğim) iki sikko gruptan biri olarak bilirim. diğeri için (bkz: gripin) "türkiyedeki kaliteli tek müzik grubu" diye yazanlar bile olmuş. neyse dedim ya öyle mükemmel bir müzik kültürüne sahip değilim, çok dağılmamışlardır umarım.


"sigara tamamen yasaklansın kampanyası"
10 yıldan fazla kullanıp sonunda bırakmış biri olarak, desteklediğim kampanya. sigaraya tekrar başlamamanın ya da en azından dumanına/kokusuna maruz kalmamanın tek yolu bu galiba. bu meret yasaklansa bağımlılar da gizli gizli evlerinde içer, dışarı çıkarkende dişlerini fırçalarlar, bizde küllük gibi kokan insanlardan kurtulmuş oluruz. dinimiz amin.


"sanat tarihi"
lisede en nefret ettiğim derstir kendisi. yok ters t planlı, yok eyvanlı, yok sunaklı.... bir de sınavında cami planı çizmemiz isteniyordu ki daha çok nefret duyalım. resmen insanı sanat kavramından soğutmak için müfredata eklenmiş bir dersti. aslında aldığımız dersin ismi yanlış koyulmuş, "tarihi beton" daha doğru olacaktır. bu isim en azından dersin içeriğini iyi bir şekilde yansıtacaktır. ayrıca bir dönem devrimcilik yapmak için üniversiteye(iü) girmeyi amaçlayan nice solcuya, bu hedeflerine ulaşmalarını sağlayan, düşük puanlı bir bölümdür.


"istanbul boğazı'nda eşcinsel düğünü"
boğaz'da değil de esenler'de bir düğün salonunda yapılsaydı,
- pardon siz gelin tarafından mısınız?
- siktirin lan! sizsiniz gelin tarafı.  şeklnde bir diyaloğa neden olabilecek düğündür. şaka bir tarafa, bu toplum içindeki cesur iki insandır, bir ömür boyu mutluluklar dileyelim.


"yaran diyaloglar"
balık lokantasında, beğenilmeyen yemek sonrası oluşan diyalog:
+ (mırıldanarak)levreğini de *ikeyim, karidesini de!
- ya biraz sesli konuşsana, mır mır hiçbir şey duymuyorum.
+ ya küfür ediyorum, napayım restoranın ortasında bağırarak küfür mü edeyim?

"sağlık bakanlığı'nın ankara suyu raporu"
gökçek'in gün aşırı çıkıp açıklama yapmasından "bir bokluk olduğu" belliydi dediğim rapordur.

"makas atan sürücüye dersini veren kadın"
takdir ettiğim kadındır. bizim "uğraşmaya değmez piç kurusuyla" dediğimiz denyolardan birine hakettiği dersi vermiştir. ayrıca, makas atan denyoyu savunan denyoları da görmemizi sağlamıştır.


"avrupalının fıtratında göte demir girmek olmaması"
yanlış tespittir. avrupalı'nın da fıtratında göte demir girmesi söz konusudur. aramızdaki temel fark, onlar demir girdikten sonra bizim gibi "ohhş, yeah, allah başımızdan eksik etmesin" nidaları atmazlar; bunun yerine o durum için hesap vermesi gereken kim varsa gidip hesabını sorarlar. garip insanlar işte(!)


"babanın söylediği unutulmayan sözler"
hediye olarak getirdiği, sapı gövdeden kopmuş kemanı görünce sevinmeyen bana: oğlum sende hiçbir şeyi beğenmiyorsun!


"atatürk karşınıza çıksa ilk ne derdiniz"
reca edecem paşam yakışıyor mu size, birden önümüze çıkmalar falan?


"eğitimli insanların çoğunun atatürkçü olması"
doğru olabilecek önerme. fakat doğru olması bizi hiçbir yere götürmeyecektir. şu şiirden de anlaşılacağı üzere:
mey biter saki kalır,
her renk solar haki kalır,
diploma insanın cehlini* alsada;
hamurunda varsa eşeklik, baki kalır..
fuzuli                         *cehalet.



"çirkin erkeklere tavsiyeler"
en önemlisi, burada yazılanları dikkate almayın olan tavsiyelerdir. yazılan 268 tavsiyeden 267'sini uygulamaya çalıştım("şeftalili sıvı sabun kullanın" tavsiyesini saçma geldiği için uygulamadım), değişen bir şey yok. anlaşılan yakışıklı sözlük yazarlarının, bizim gibi çirkinlerle dalga geçmesi için açılmış bu başlık. yoksa güzel ne anlar çirkinin halinden.


"sigara içmeyen kadın"
dudaklarından uzun uzun öpülesidir.



abdullah öcalan'a akıllı telefon verilmesi"
telefon çalar
+ efendim
- fikri, benim abdullah!
+ oo başkan sen misin? bu numaran yok bende, tanıyamadım, yeni mi?
- sağolsun çocuklar şey ettiler, babalar günümüymüş neymiş,
+ halın keyfin nasıl?
- iyidir, iyi. yalnız benim kontör yok, ben kapatayım sen ara beni, talimatlarım olacak.
+ başkan, sesini alamadım, tünele giriyorum şimdi, alo aloo
tanım: her yöne sınırsız konuşma paketi ile verilmediyse mağduriyet yaratacak hadisedir.


"kemalist laik milliyetçi kesimden oluşan türkiye"
kim daha kemalist, kim daha laik, kim daha milliyetçi şeklinde kamplaşmaların olacağı; üç tarafımız düşmanlarla çevrili paranoyasıyla kendine sanal düşmanlar uyduranların türkiyesi olacaktır. (bkz: hocam malzeme bu, artık olduğu kadarıyla.)


"pendik bölge hastanesi"
göz polikliniği'nden randevu almama rağmen muayene olamadığım hastane. telefonla randevu alırken sizden iki farklı telefon numarası istemelerine rağmen, randevu saatinden 15 dakika önce orada hazır bulunduğunuzda "doktor hanım ameliyatta, ameliyata biraz geç girdiği için en az 40 dakika bekleyeceksiniz" diyebilmekteler. terbiyesizlik edip kendilerine "madem böyle bir durum vardı neden telefonla bilgi vermediniz?" şeklinde bir soru yönelttiğinizde "bilmiyorduk" şeklinde, oldukça doğal bir yanıt alabilirsiniz. benden söylemesi.


"elektrikli otomobil"
trafik polisinin durdurup "trt katkı payı barkodunuzu görebilir miyim?" şeklinde bir soru sormasını beklediğim otomobil türü.


"ilk defa prezervatif alacaklara tavsiyeler"
aceleniz yoksa zengin bir semtten, özellikle kilitli dolap içinde satılan marketlerden alın. fakir semtlerde iğneyle gezen bazı piçlerin sabotaj ihtimali bulunmakta, bu durum yeni piçlerin dünyaya gelmesini sağlamaktadır. bir de tabi fişinizi almayı unutmayın, anı olarak saklarsınız.


"otoimmün hastalık"
"bir ben var benden içeri" şeklinde tanımlanabilecek hastalık.


"emine ülker tarhan'ın chp'den istifa etmesi"
hazır seçim yaklaşıyorken, yeniden aday gösterilme ihtimali de çok zayıfken tam bir "şovumu yaparım, keyfime bakarım" durumudur. (bkz: havan kime yabancı!)


"1 kasım 2014 mhp'nin sokağa çağrısı" yapılması gereken çağrıdır. herkes sokağa çıksın, öpüşüp barışsınlar, kapansın bu konu. sonrada hep beraber halay çekerler, çok güzel olur.


"askerlerin genelde entelektüel olması"
genelini bilmem ama özelde baktığımızda yanlıştır. tabi entelektüellikten kasıt durmadan küfür etmekse o zaman doğrudur derim. tabur komutanı bir binbaşının, bölük komutanı bir üsteğmeni şu şekilde çağırdığına şahit oldum: - oğlum gel buraya. - la yarrağım gelsene buraya!


"turkcell'in herkesi dinliyor olması"
doğru olduğunu düşündüğüm durum. arkadaşım olmadığı için kendi kendime "eskort mu çağırsam?" diye konuşurken telefonuma mesaj geldi "escort modeli artık üretilmemektedir, uygun ödeme koşullarıyla bir focus sahibi olmak için sizi ford bayilerine bekliyoruz"


"fatih hoca mı oynayacak"
cümlenin devamı galiba, "fatih hoca gayet başarılı, baksanıza hiçbir *ike derman olmadığı halde senede 7 trilyon para kazanıyor." şeklinde olmalı. büyük bir ihtimalle sinyor terim'i gelecek yıl futbol kontenjanından mecliste göreceğiz, maaşı düşük ama başarılarına birazda orada devam eder. bu arada garipsediğim bir durum var. bu takım geçen haftalarda izlanda milli takımı'na 3-0 yenilmedi mi? yakın tarihinde böyle bir hezimet varken, brezilya'dan yediği 4 golü neden mesele yapıyorlar?

"22 kasım 2014 istanbul depremi"
sözlükteki richter ölçeği yazarları ortaya çıkaran depremdir. bu yazarlar her deprem olduğunda(ki ister istanbul'da, isterse romanya'da olsun) sarsıntı oranını şu şekilde sınıflara ayırmaktadır: - an itibariyle sallamıştır. - gerçekleşmiştir. - hafif olmuştur. - sağlam hissettirmiştir. - bu kez hissettim. - x ilinde/ilçesinde hissedildi/hissedilmedi. - ufaktan sallamıştır. - yerimden hopladım. - hissedildi/hissedilmedi. - sözlükten öğrendim. - bu defa bildi.


"domuz eti içerikli programdan rahatsız olan halk"
(bkz: günaha çağrı) önce domuz sucuğuna özendirilip sonra sikko gibi ortada bırakılmış halktır. izleyen vatandaş "ne güzel, olsa da yesek" dedi muhtemel, aradı fakat bulamadı, sonrada çemkirdi. yoksa musluğundan boklu su akan bir ülkede, sırf bokun içinde yaşıyor diye sevilmeyen canlı mı olur?


"osmanlı'nın anadolu halkını cahil bırakması"
duyanda o dönem istanbul'da bilim şenlikleri düzenlendiğini sanır. o dönemde de bugün olduğu gibi üst tabaka olarak adlandırılan kitle, çocuklarının eğitimi için onları ya avrupaya gönderiyordu ya da avrupalı eğitimcileri ayağına getiriyordu. en azından istanbul'da bilgiye ulaşmak daha kolaydı. açlıktan kırılan anadolu ise maslow'un piramidinin dibiyle uğraşmakla meşgul oluyordu.


"grup seks"
bana metrobüsü çağrıştıran aktivite.


"kişinin yaşlandığını anladığı an"
aynı zamanda kabullenilmeyen andır. eve doğru yürüyorum, biraz ilerimde çocuklar top oynuyor. çocuklardan biri şut çekiyor, top grubu aşıp bana doğru geliyor. o anda "hehe şu keratalara birkaç numara göstereyim" diyerek hazırlık yapıyorum, o anda gruptan birkaç çocuk bağırmaya başlıyor "amca top, topu atar mısın?" o kısacık anda "ulan abiydik ne ara amca olduk" diye düşündüm, sonra hiç üstüme almamayı tercih ettim, topun yanından geçerek eve doğru yürümeye devam ettim.

"komünist çocuklarına isimler"
kız için meryemkp, erkek için ajite olabilecek isimlerdir.

"burak yılmaz"
sürekli kendini yere atıp hakemleri aldatmaya çalışıyor ya, umarım futbolu bıraktıktan sonra bir dolandırıcı karşısına çıkıp o zamana kadar kazanacağı tüm parayı dolandırır.