26 Nisan 2012 Perşembe

Perşembe, Nisan 26, 2012 - No comments

HAYATI KOLAYLAŞTIRMA REHBERİ


      İlk olarak hayatın anlamını aramak için boşa vakit harcama, bunun yerine daha somut şeyleri düşün; paranın anlamı, insan anatomisinin anlamı, akşam yemekte ne yesem düşünebileceğin somut şeylerden birkaçı olabilir.

    Eline beş yıl önce çekilmiş olan her hangi bir fotoğrafını al ve aynanın karşısına geç. Büyük bir olasılıkla ne kadar değiştiğini ve beş yıl öncesinden çok daha iyi göründüğünü düşünecek ve için aptalca bir güven duygusuyla dolacak; ama unutma ki beş yıl sonrada şimdi ki halini beğenmeyeceksin. Kısaca şunu söylemek istiyorum: Kendini fazla beğenip aptallara özgü boş güven duyguları geliştirme. Bunu şimdi başarırsan nereden baksan beş yıl gibi bir süre kazanırsın.

  Hiçbir zaman beni kimse ilgilendirmez yalanını söyleme. Biliyoruz ki o kimse dediklerin senin fazlasıyla umurunda. İnandırıcı gelmediyse bir gün içinde yaptıklarını şöyle bir gözden geçir, kim kendini sadece kendisi için bu kadar yıpratır.

    Başkalarını kendine örnek alıp olur olmaz yerlerde şov yapma; çünkü bir başkası da seni örnek alabilir. Hayatı şovlaştırmanın bir anlamı yok.

    Hiç kimseye öğüt vermeye kalkışma, gülünç duruma düşersin. En azından biz biliyoruz ki verdiğin öğütler senin bir türlü gerçekleştiremediğin fantezilerdir.

   Eğer depresyona girersen eski bir türk filmi izle ve haline şükret. Ya filmdeki gibi gerzek bir hayatın olsaydı ne yapardın.

     Aklın varsa kimseye hayran olma. Hadi illa hayran olacaksın en azından birkaç gün düşündükten sonra ol. İnsanlar bazen geçici travmalar yaşayabilir, bunu unutma.

    Akıllı ol. Burnunu biraz etliye sütlüye karıştır. Bunu yapmazsan ayakta uyutulduğunun farkına varamazsın.

     Hiçbir zaman dedikodu yapma. Bilmelisin ki tek dedikoducu sen değilsin. Adı üstünde dedi–kodu(birincisi dili geçmiş zamanda der ve ikincisi dulu geçmiş zamanda kor.)

     Siyasetle uğraşma. Çünkü siyaset bizden gerzeklerin bizi yönetmeye çalışma çabasından başka bir şey değildir.

  Son olarak unutma “bütün giritliler yalancıdır”( zaten bir paradoksu yaşıyoruz, o zaman kendi paradoksunu kendin yarat da, yaşadığın kendine ait bir şeylerin olsun).

23 Mart 2012 Cuma

Cuma, Mart 23, 2012 - No comments

Selma Teyze


     Selma teyzeyi küçüklüğümden beri tanırım. Ben on yaşındayken Bolu'nun bir köyünden gelip, oturduğumuz evin üst katına yerleşmişlerdi. Bolu şivesiyle, olaylara kendi bakış açısıyla yaklaşmasıyla, patavatsızlıklarıyla kendi halinde biridir. Üniversiteyi şehir dışında okumam, askerlik ve ilk işimin şehir dışında olması nedeniyle uzun bir süre kendisini görememiştim. Yıllar önce ayrıldığımız eve, evlendikten sonra tekrar yerleştiğimde de ortalarda yoktu. Duyduğuma göre eşi emekli olunca tekrar Bolu'ya yerleşmişler.
     Bir yaz günü öğleden sonrası çalan kapı ziliyle onu tekrar karşımda gördüm. Sanki son gördüğümle arasında hiç zaman geçmemiş gibi aynı haliyle karşımda duruyordu. Hafızam iyi olsa üstündeki kıyafetlerin bile aynı olduğunu söyleyebilirdim belki. Simasını unutmamıştım belki ama ismini bir türlü hatırlayamıyordum. Sadece “merhaba” diyebildim. Onun ise ilk cümlesi “naapıyon Barış” oldu. İlk anda ismini hatırlayamasam da “naapıyon Barış” cümlesinin bir soru olmadığını biliyordum. Çünkü Selma Teyze hiçbir zaman soru sormazdı, yalnızca konuşurdu. Konuşurken ağzından soru ekleri çıkardı ama sen soru sordu zannedip cevap vermeye çalışırken o kendi kendine konuşup, yorum yapmaya devam ederdi. Yine öyle oldu. Ben ona iyiyim demek için ağzımı açtığımda sadece “iy” diyebildim. O ise virgül bile koymadan konuşmasına devam ediyordu. “Bizde Bolu'dayız kışları, yazın burada kalcaz bundan sonra”, “annenler naapıyo”, “ablanlar”, “kaç çocukları vardı”, “bizim Ünsal'ında iki çocuğu var”, “neyse selam söyle hepsine” dedi ve gitti, kendi gramerine sahip Selma Teyze. Ben asansörün kapısının kapanmasını bile beklemeden kapıyı kapatıp, bir sigara yaktım. Düşle gerçek arasında bir yerdeydim ama çözemiyordum bir türlü. Sigaramın bitmesine yakın, aldığım nikotinden midir bilinmez ismi aklıma geldi, “Selma Teyze” dedim kendi kendime.
    Onu ikinci görüşüm, iş çıkışı meyve almak için uğradığım pazar dönüşünde oldu. Ben pazar yerinden çıkarken o pazar yerine doğru geliyordu. Yine aynı şekilde ilk olarak “naapıyon Barış” dedi. Bense kendimden emin bir şekilde “merhaba Selma Teyze” dedim. O gün anlamıştım ki “naapıyon” demek Selma Teyzenin lehçesinde selamınaleyküm ile merhaba arasında bir anlama denk geliyordu. Ben bunları düşünürken o tekrar “naapıyon” dedi. Bir an acaba yine kendimi kaybettim de, halk içinde tuhaf hareketler mi yapıyorum diye yukarıdan aşağıya şöyle bir süzdüm kendimi. Ellerim meyve poşetleri nedeniyle doluydu, doğal olarak kimseye bir hareket çekmem mümkün değildi. Yoksa, olabilir miydi. Selma Teyze soru mu sormuştu? Düşünceme ve kulaklarıma inanamadım, kendime yabancılaştım. Doğru ya, ikinci kez “naapıyon” dediğinde bir süre konuşmadan beklemişti, düpe düz soru işte, kalabalık bir ortamda ilgi görmüş bir çocuk gibi heyecanlandım, bu nedenle ses tonumu da ayarlayamayarak, Selma Teyzeye bağırarak “iyiyim, siz nasılsınız?” dedim. Bağırmama rağmen o benim sorumu pas geçip tekrar kendi kendine konuşmaya başladı. “ee sende çalışmıyon, boş geziyon”, “çalış oğlum çalış, gençsin niye çalışmıyorsun?” İkimizden biri şizofrendi, ya da birimiz şizofrendi de diğerimiz olmak üzereydi. Ben bunları düşünürken amok koşusuna başlamıştım. Selma Teyze arkamdan bir şeyler söylüyordu ama hem gittikçe uzaklaştığımdan, hem de rüzgardan dolayı ne dediğini anlayamadım. Gerçi karşımda durduğunda da ne dediğini anlayamıyordum.......